flörtün taze rüzgarı, yuvanın sessiz ateşi..
Bazen tek kişilik bir yuva kurmanın da bir seçenek olduğunu hatırlayarak..
Biz kadınların içinde işleyen ‘evlenmeli, çocuk yapmalı, yuva kurmalısın’ saatinin dışına çıkabilene, zarafatle akıyor bu hayat. Acele etmeden, oldurmaya çalışmadan..
Yeni biriyle flörteşmenin heyecanını yaşarken, hayatını tek bir insanla birleştirmenin bu hislerden mahrum kalacağını düşününce ezberden arzularımızı sorgular oldum..
Klasik düzende bir ilişkin olacaksa şayet, bir daha başka biriyle flört etmeyeceksin, o ilk heyecanlar bir daha hiç olmayacak. Eli eline değdiğindeki ürperti. Bütün gün çiçek koklayasın, şiir yazasın halleri mazide kaldı.
Ama neden bu hisleri sadece “yeni biriyle flört ederken” yaşamaya hakkımız olsun ki?
Neden uzun süreli bir ilişkide heyecan, tazelik ve merak kendiliğinden yok olmak zorunda?
Belki de mesele, tek bir insana bağlanmak değil; o bağın içinde kaç kez yeniden tanıştığın..
Bir ömür süren ilişkilerde bile, “bugünkü seni” yeniden keşfetmeye gönüllü olmak.
Yine de...
Toplumun öğrettiği "doğru zaman"lar zihnimin bir köşesinden bana göz kırpıyor.
“Bu yaşta artık hayatının adamını bulmuş olman gerekmez mi?”
“Çocuk yapmalısın, geç kalıyorsun bak.”
“Sonsuz bir bahar hevesiyle nereye kadar?”
Ama ben bu acele ettirici seslere kulak vermek istemiyorum.
Bir ilişki isteyebilirim, evet. Ama öyle olması gerektiği için değil.
Yuvamı kurmak isteyebilirim. Ama sırf saat çalışıyor diye değil.
Ve çoğunlukla..
Bazen tek kişilik bir yuva kurmanın da bir seçenek olduğunu hatırlayarak.
Sizi Seven,
Yaso’nuz.
‘Aşk bencilliktir.’ derdi babam hep. Ona da Ayn Rand ablamiz demiş :)
“Ten uyumu, beyin uyumu yoksa, oradan gidecen.”
Benim ilişkilerde gördüğüm hep bi fedakarlık, hep bi sencillik. Ancak böyle olursa mı yürüyor ilişkiler bu ara bunu sorguluyorum. Bu da sanki özgürlükten öte bi uyumlanma süreci gibi geliyor, hepten soğuyorum. Sonra bu dış sesler geliyor yine kulağıma, kendimi bencil biri gibi suçlayacak oluyorum ki; babamın sesi geliyor kulaklarıma.
Bu fedakarlıklarla birlikte ne o ilk ten uyumu kalıyor ne de o beyin uyumu.
Uyum kendini uyumlanmaya bırakınca, olmuyor.
Ama bir gün gelir de bütün uyumsuzluklarımıza rağmen yakaladığım bir uyum olursa, o zaman belki düşünürüm; karşılıklı fedakarsızca ve bencilce severek o ilişkide kalma durumunu.
Ama iş buraya gelene kadar, önce kendimi çok sevmeliyim, sonra kendini çok seveni bulmalıyım. Yuvaya sonra bakarız 🙂
Evet evli olmak çok korkutucu. Bir süre sonra alışkanlık haline geliyor bazı şeyler. Ama bu bir yolculuk gibi. Yola anlaştığın biriyle çıktıysan çok keyifli geçiyor. Bazen sıkıcı, bunaltıcı olabiliyor. Her zaman aynı dili konuşmak da zor, ama hayat yalnız çekilmiyor :)